açık büfenin tarihi
bir önceki yazıda bahsettiğim iftar programları, genellikle fiks menü şeklinde oluyor: çeşidi ve ölçüsü önceden belirlenmiş/duyurulmuş yemeklerin (salata, tatlı ve içecekler de buna dahil) belli bir fiyat ile müşteriye sunulması. yemediğin hiçbirşeyin parası iade edilmiyor, menü haricinde yediğin herşeyin parası ayrıca alınıyor. anlamını yıllar sonra öğreneceğim fiks menü ifadesini televizyonda, mavi boncuk filminde duymuştum. tarık akan, kemal sunal, zeki alasya, halit akçatepe, münir özkul ve metin akpınar fiks menü diye gittikleri bir gazinoda hesabı ödeyemeyince dayak yiyor, bu dayağın acısını gazinonun assolisti emel sayın’ı kaçırarak çıkarmaya çalışıyorlardı. filmin hemen başındaki bu sahneden demek ki fiks menü ucuz oluyor sonucunu çıkarmıştım. yıllar geçti, self-servis diye birşey duydum; yemekleri garson getirmiyor, sen alıyorsun dediler. çok şaşırmıştım: nasıl yani? çok daha sonra öğrenip, bir dönem sıkça tecrübe ettiğim bir servis biçimi olarak açık büfe var bir d...