Kayıtlar

Temmuz, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

tartışma kültürü ve geleneği

Öğrencilik yıllarımda okuduğum bir kitapta bozkırın ortasında (sıfırdan) bir orman kurmaya çalışmak pek akıl kârı değil yazıyordu. Belli bir alanda çok sayıda ağacın bulunması, o bölgeyi orman yapmıyordu zira. Orman dediğimiz şey sulanmaya, budanmaya, seyreltilmeye, ilaçlanmaya, kısaca bakıma ve desteğe ihtiyaç duymadan varlığını devam ettirebilen bir yapıydı. Çok sayıda fidanı toprakla buluşturup bir sürü zahmet ve külfetle bakımını yapsanız bile, meydana getireceğiniz ‘ağaçlar topluluğu’nun kendi ekosistemini yaratarak bir ‘orman’a dönüşmesi onyıllar alıyor, bazen onyıllarca sonra bile mümkün olmuyordu bu. Velhâsıl, çıplak bir bölgede orman yatırımı yapmak yerine, mevcut ormanları genişletmeye çalışmak her bakımdan (para, emek, zaman) daha ucuz ve sonuç alıcı bir politikaydı. */* Belli bir bölgedeki çok sayıda ağacın su, toprak, rutubet ve diğer canlılar ile etkileşerek zaman içinde kendi ekosistemini oluşturması gibi, bir memleketteki ifade hürriyeti de zamanla kendi havza

anayasa değişiklikleri ve olağanüstü hal

Anayasada 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan değişiklikleri için külliyen iyi veya külliyen kötü demek mümkün değildi bana göre. Değişikliklerden bir kısmını eksik ve yetersiz, bir kısmını ise yerinde ve tatminkâr buldum. Yerinde bulduğum değişikliklerin başında, sıkıyönetimin ve askeri yargının (disiplin mahkemeleri hariç olmak üzere) ilgası geliyor. Sıkıyönetim Vesayet düzeni hâkimken, hükümetin zaten az-buçuk sahip olduğu yönetme hakkını büsbütün askerlere devrettiği bir rejimin adıydı sıkıyönetim. Genelkurmay Başkanının tayin edeceği bir sıkıyönetim komutanı, sadece kendini atayan iradeye (Genelkurmay Başkanına) hesap verecek şekilde hareket ediyor, bütün hak ve özgürlükleri askıya alabiliyordu . Sıkıyönetim en son Diyarbekir, Hakkari, Mardin ve Siirt illerinde uygulandıktan sonra 19 Temmuz 1987’de kaldırıldı. Anayasadaki ve mevzuattaki yerini (yani günün birinde uygulanma ihtimâlini) ise 16 Nisan halkoylamasına kadar korudu. Olağanüstü Hal (OHAL) Sıkıyönetim kadar ağır

Geçmişten bugüne: bir HDP eleştirisi

HDP’nin Meclis’e girmesini önemsediğimi belirterek bitirmiştim geçen yazıyı. Yüksek oy oranına ulaşmış bir partinin parlamento dışı kalması hakkaniyete sığmadığı için değil sadece, ekseriyeti Kürtlerden müteşekkil geniş bir seçmen kitlesi HDP’nin Meclis’te temsiline simgesel bir önem atfettiği, psikolojik bir rahatlama yarattığı için de önemsiyorum bunu. Bahsettiğim kesimler, bu partinin Meclise girmesini adeta siyasî rüştlerini ispatı, hatta gövde gösterisi olarak görüyor. Lâkin baraj engelini aşıp Meclis’e girse bile, sırtındaki bagaj (terör) nedeniyle HDP siyaseten etkin bir figür olamıyor. Kabaca 2009-2015 olarak tarihleyebileceğimiz ‘ çözüm süreci ’nde böyle miydi ya?.. Muhafazakârlar ile Kürtler gündemi birlikte belirliyor, önemli pekçok demokratik açılıma birlikte imza atıyorlardı. Bu iş ve anlayış birliğinin devam ettiği altı yılın son iki yılı, neredeyse tam bir çatışmasızlık hâlinde geçmişti. Artık analar ağlamayacak, o güne kadar silaha, kurşuna ve mermiye akıtılan pa