sıradan insanın kaderi ve kapitalizm
Alâlade zamanlarda dik durmak kolaydır. Parlak nutuklar atmak, iddialı cümleler kurmak, özgürlük havarisi kesilmek, darbe olursa tankın üzerine ilk ben çıkarım demek… İnsanın gerçek karakterinin bütün zaaflarıyla ortaya çıktığı zor zamanlar vardır bir de. Havanın bulanıklaştığı, denizin kabardığı, yağmurun gökler delinmiş gibi yağmaya, rüzgârın sert esmeye başladığı zamanlar. Böyle zamanlarda önce yapraklar savrulur. En cılızlar, en savunmasızlar (ve en masumlar) onlardır çünkü. Sonra ağaçlar devrilmeye, azgın sular önüne kattığı herşeyi sürüklemeye başlar. Doğanın bu azgınlığına karşı size güvenlik vaad edenlere yanaşırsınız. Yahut zayıf ve korumasız hâlinizden istifade eden bir güçlü sizi alır ve kulu-kölesi yapar. Büyük (merkezî) krallıkların henüz kurulmadığı Orta Çağ Avrupasının sıradan insanları, böyle bir güvenlik endişesi içinde yaşıyorlardı işte. Küçük prenslikler ve derebeyleri bir yandan birbirleriyle kapışırken, öbür taraftan eşkıya, haydut ve diğer tehlikelere karşı...