izmirin ayaküstü lezzetleri
Uzun yıllar İzmir’de yaşadım. Ailem, akrabalarımın bir kısmı, bazılarıyla akraba gibi olduğumuz komşularım, tanıdıklarım, ahbaplarım. Velhasıl beni İzmir’e bağlayan çok şey var. Bu nedenle sık sık giderim İzmir’e. Daha doğrusu, giderdim. En son Mart başında gitmiş, birkaç gün kalıp dönmüştüm. On gün kadar sonra ilk vaka (korona) teşhis edildi. Akabinde getirilen seyahat kısıtlamaları kaldırıldıktan sonra da il dışına çıkmadım. Ta ki hususî araçlarıyla beni ziyarete gelen anne-babamla birlikte İzmir’e gidene kadar. Bu, salgının başından beri aldığım ilk gayr-i zarurî risk. Bir bakıma ilk vukuatım. Geçen hafta İzmir’deydim. Mümkün olduğu kadar az sayıda insanla, mümkün olduğunca kısa süreli görüşmeler yaptığım tam bir ‘çekirdek aile’ ziyaretiydi. Asıl sebeb-i ziyaretim olan beş yaşındaki yeğenimle bol bol saklambaç oynadık, boğuştuk, Urla’nın kuytu sahillerinde kumdan kuleler yapıp denize taş attık. Dalgalar müsaade ettiği ölçüde denize girip suyla oynadık. Yüzmeyi değilse de denizd...