HDP şimdi değilse ne zaman?
Haftada bir "yorum" yazmak üzere anlaştığım bir gazete için 14 Ağustos 2015'te kaleme aldığım, fakat yazı işleri engeline takılan ikinci ve son yazım. (ilkini birkaç rötuşla yayınlamışlardı). Bugünden bakınca nasıl görünüyor? Gerçekçi mi, yoksa çok mu naif?
*/*
Son bir buçuk yılda üç seçim yaşadık. Bir dördüncüsü, kuvvetli bir ihtimal olarak önümüzde duruyor.
Her
seçim döneminde siyasî rekabetin dozu artar, atmosfer gerginleşir. Siyasette
aşırı kutuplaşma ve nefret dili hâkimse, gerginlik had safhaya ulaşır, husumete
dönüşür. Son dönemde yaşanan da bu aslında.
Projeler
ve vaatler üzerinden değil, şahsiyetler üzerinden; olmak yada yapmak (icraat)
üzerinden değil ‘yaptırmamak’ üzerinden yürütülen seçim kampanyaları.
Önce
bir nefret objesi yaratılıyor. Akabinde, başka hiçbir müştereği olmayan insanlar
o nefret etrafında saf tutuyor ve adına ‘muhalif blok’ yada ‘siyaset’ deniyor.
Kendini anti-AKP yada anti-Erdoğan olarak tanımlayan bu ruh hâlini anlamak
için, biraz daha geriye gitmekte fayda var.
2002
Kasımından beri her seçimden galip çıkan Ak Parti, sandığa oldum olası güvenmeyen
çevrelerde “iktidarın seçimlerle değişmeyeceği” kanaatinin oluşmasına ve sandık-dışı
enstrümanlar bulmanın/kullanmanın şart, hatta mubah olduğu düşüncesine yol
açtı. Gezi olayları, iktidarı alaşağı etmek için kullanılmaya son derece müsait
bir araç olarak işte böyle bir dönemde patlak verdi. Fakat olmadı.
Akabinde
gerçekleştirilen 17 ve 25 Aralık operasyonları ile aradığı zemini nihayet
yakaladığını sanan çevrelerin ne kadar yanıldığı, bu operasyonların ve paralel
yapı tartışmalarının gölgesinde yapılan 30 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarıyla
bir kez daha ortaya çıktı. Ak Parti, kendisi açısından bir varlık-yokluk (bekâ)
meselesi olan bu seçimden de galip ayrıldığı gibi, aynı yılın Ağustos ayında yapılan
seçimlerle Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı makamına taşımayı bildi.
Derken,
geçen Haziran’da yapılan genel seçimlerde ezber bozuldu ve Ak Parti tek başına
hükümet kurma şansını kaybetti.
7
Haziran 2015 seçim sonuçlarının, onüç yıldır girdiği bütün seçimlerin tartışmasız
galibi Ak Parti açısından başarısızlık olmasa bile bir ‘gerileme’yi ifade
ettiği aşikâr. Fakat bu sonuçların, Ak Parti’nin sandıkta yenilemeyeceği tezini
çürüttüğü ve Türkiye’de bir dikta rejiminin mevcut yada kurulmakta olduğu
feryatlarını boşa çıkardığı da muhakkak. Kısacası bugün, muhalefetin ümitvar
olması, siyasete, topluma ve toplumsal olana dört elle sarılması ve yukarıda
bahsettiğim ruh hâlinden sıyrılması için her zamankinden daha çok sebep var.
Özellikle, beklentilerin çok üzerinde bir başarıyla seçimlerden çıkan HDP
cenahı açısından. Fakat öyle olmadı, olmuyor.
Çözüm
sürecinin akamete uğradığı, terörün tekrar hortladığı bugünlerde HDP neyin ve
kimin temsilcisi olduğuna karar vermek durumunda. Hak ve hürriyet talebinde
bulunan ve bunu demokratik siyaset kanalıyla elde etmeyi şiar edinen, çoğunluğu
Kürtlerden müteşekkil insanların mı; yoksa terörü ve şiddeti masada tutmayı pazarlık
gücünü artıran bir seçenek olarak gören PKK/KCK’nın mı?
Bu
ikisi (Kürt siyasal hareketi ile PKK/KCK çizgisi) silahların sustuğu dönemde de
iç-içe geçmekle birlikte bu durum, zamanla değişeceği beklentisi ile mazur görülebiliyordu.
Öyle ki HDP ve PKK/KCK arasındaki ilişkide HDP zamanla öne çıkacak, PKK/KCK ise
eriyip yok olacak yada etkisizleşecekti.
Bir
başka beklenti de HDP’nin, Kandil’in söz ve eylemlerini tasdik (bunun mümkün
olmadığı zamanlarda tevil) eden bir pozisyondan Kürt meselesinde asıl söz
sahibi pozisyona doğru ilerlemesi ve bu pozisyonunu başta Kandil olmak üzere
bütün paydaşlarına kabul ettirebilmesi idi.
HDP
ve yöneticilerinden beklenen bir başka şey, geçen zamanı PKK/KCK’yı dağdan inmeye,
gerektiğinde tekrar başvurmak üzere değil temelli olarak silah bırakmaya, Kürtler
ve bölge adına her ne talep ediliyorsa, bunu elde etmenin hem en iyi ve en
doğru, hem de tek meşru yolunun silahlı mücadeleyi terk edip demokratik
siyasete sarılmaktan geçtiğine ikna etmek için kullanmalarıydı.
Ne
oldu; denediler ve başaramadılar mı, yoksa hiç denemediler mi?
Kendilerini
yeniden ciddiye alabilmemiz için Demirtaş başta olmak üzere HDP yöneticilerinin
bu sorulara samimiyetle cevap vermesi gerek.
Bu
amaç uğruna kullanmayacaklarsa, ne kadar oy aldıklarının da kaç milletvekili
çıkardıklarının da ne önemi var ki?
Yorumlar
Yorum Gönder