mostardan tiflise

Gezi notları - Yazan: Rıdvan Canım
Adından da anlaşılacağı üzere kitapta anlatılanlar yazarın yurt içi ve dışında gerçekleştirdiği gezilerde tuttuğu notlardan oluşuyor.
Selçuklu ve Osmanlı’dan kalan kültürel mirasa ve bu mirasın bilhassa mimarî boyutlarına ilgi duyan biri olarak, bu konulara uzaktan yakından temas eden herhangi bir kitabı beğenmemem veya kayıtsız kalmam düşünülemez. Eksik ve yetersiz bulma hakkımı ise saklı tutuyorum.
Kitabı okurken aklıma takılan soru “yazar, bu notları ilerde bir tarihte bakmak amacıyla kendisi için mi tutmuş, yoksa başkalarıyla paylaşmak amacıyla mı” oldu. Soruya yazarın vereceği cevap nedir bilmemekle birlikte, benim edindiğim intiba yazarın bu notları yayınlamak üzere değil de kendisi için tutmuş olabileceği yönünde. Bu notları toparlayıp yayınlamak fikrine sonradan kapılmış olmalı. Kitabın adının ‘gezi notları’ olması bu görüşümü doğrular nitelikte, kim bilir belki de bilinçli bir tercih. Eğer öyleyse yazarın “gezi notları” adını verdiği bu seyahatnamenin hazırlanışında, Evliya Çelebi’den ziyade İbni Batuta’ya daha yakın bir teknik kullandığını söyleyebiliriz.
Geniş ve ilginç bir coğrafyayı gezme fırsatı bulmuş bir insanın gözlemleri elbette önemli. Hele bu insan mazisine sahip çıkan biri ve edebiyat kürsüsünde hoca ise, görülenlerin en az kayıpla okuyucuya aktarılacağı şeklinde bir beklenti içine giriliyor. 210 sayfalık bir kitapta bütün beklentilerinizin karşılanamayacağını bilseniz de bu kitapta verilenden daha fazlasını beklemekten kendinizi alamıyorsunuz. Sayfalar ilerledikçe kitabın içinde yer alan gereksiz bazı ayrıntıların yerine ‘başka neler anlatılabilirdi’nin hesabını yapmaya başlıyorsunuz.
Sözgelimi Tarsus’a yapılan gezinin anlatıldığı iki sayfa hemen herkesin bildiği ‘yedi uyurlar’ın hikâyesine ayrılmış. Bu hikâyeyi anlatması için ne yazarın Tarsus’a gitmesine gerek vardı ne de hikâyeyi öğrenmem için benim bu kitabı okumama... Bu topraklarda yaşayan hemen herkes gibi ta çocukluk yıllarımda duymuş ve öğrenmiştim bu hikâyeyi.
İsterseniz gereksiz bilgi aktarımı deyin, isterseniz yer ve kelime savurganlığı… Sayfa kullanımındaki bu verimsizlik yalnız Tarsus gezisinde değil, başka yerlerde de göze çarpıyor. Almanya’nın, İsviçre’nin, Avusturya ve İtalya’nın haritadaki yerini, komşularını, belli başlı şehirlerini, nüfus ve yüzölçümlerini hep bu kitaptan öğreniyoruz.
Buna mukabil Rusçuk için ayrılan iki buçuk sayfalık yerin sadece buçuk kısmında, yani yarım sayfasında Rusçuk’un anlatıldığını görüyoruz. Daha önceki iki sayfa, şiirler ve duygulardan oluşmuş bir nevi girizgâh niteliğinde.
Zarfın, mazrufun önüne geçtiği bu ve benzer örneklere kitabı okurken sıkça karşılaşıyoruz. Zaman zaman Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden yapılan alıntılar, zaman zaman şiirler, zaman zaman da gidilen yerdeki kişisel dostluklar gezilen yerine önüne geçebiliyor.
Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere kitapta anlatılanlar yazarın sadece gördüklerinin değil, hissettikleri ve çağrışım yoluyla hatırladıklarının ortak bir bileşkesi durumunda. Hatta ikinciler, bazen birinciyi bastırabiliyor.
Anlatım tarzı itibariyle taşıdığını düşündüğüm bütün eksiklerine rağmen kitap, gezilen yerlerle yada daha genel olarak seyahat kitaplarıyla ilgilenenler için çekici olabilir.
Yazarın Rumeli’ne gerçekleştirdiği son seyahati anlattığı bölümü, bu seyahatin bilhassa Bosna kısmını daha bir zevkle okuduğumu belirtmek isterim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

teyzelerim

uzay merakım

dayımı kaybettik