uçuran elma

uzun beyaz sakallarıyla tanıdım bu ihtiyarı. sonradan sakalını kesip kalın, küt bir bıyıkla kalmıştı.
neler diyorlardı onun için… vay efendim, yahudiymiş, kötüymüş, tehlikeliymiş, uzak durmalıymışım; bir ton laf… tanıdığım şu kısa süre içinde iyilikten, güleryüzden başka birşey görmemiştim ki ondan...
yanılıyor olamazlar mıydı? pekâlâ olabilirlerdi. her geçen gün (yoksa dakika mı demeliyim?) bu ihtimale daha çok inanıyor ve bütün ikazlara rağmen temkinli bir iyimserlik içinde onunla görüşmeye devam ediyordum.
ona o derece inanıyor, bilgi ve tecrübesinden öyle istifade ediyordum ki elindeki yeşil elmayı uzatıp “bu elma sana uçma özelliği kazandıracak, ısır ve at kendini aşağı. uçtuğunu göreceksin” dediğinde, filmlerdeki gökdelenleri andıran yüksek bir yapının en tepesinden kendimi aşağı bırakmakta bir an bile tereddüt etmemiştim. ne var ki uçmuyor, düşüyordum. düşmek ne kelime, çakılıyordum resmen.
“hani uçacaktım” diye can havliyle bağırırken, sesimin ona ulaşıp ulaşmadığından bile emin değildim. son sürat aşağı doğru düşüyordum çünkü ve o, çok uzakta kalmıştı. yine de duydu beni ve cevap verdi:
- elmayı ısırmadın ki!.. ısır çabuk!
dediğini yapıp bir ısırık aldım elmadan. sonra kollarımı kanat şeklinde kullanmaya başladım.
kendimi boşluğa bıraktıktan beri yaptığım halde hiçbir işe yaramayan bu kanat hareketi, o ısırıktan sonra beni uçurmaya başlamıştı. uçuyordum. önce binaların arasından, sonra üstünden dakikalarca uçtum. etkisinin azalmaya başladığını hissettiğimde bir ısırık daha alıyordum elmadan. kanatlarım güçleniyor, daha bir havalanıyordum.
bu ilk uçuşum olduğundan çok yükseklere çıkmadım, çıkamadım. bir süre daha uçtuktan sonra havalandığım -daha doğrusu kendimi aşağı bıraktığım- yere döndüm. bilge dostum orada beni bekliyordu.
yine yanıltmamıştı beni. böyle bir dosta sahip olduğum için çok şanslı hissediyordum kendimi. ona itimadım tamdı ve hakkında söylenen hiçbirşey umurumda değildi artık.
ne kadar bilmiyorum, bir süre daha böyle geçti… bu süre zarfında kıymetli dostum sakallarını kesmişti. her bahaneyle onu görmeye, ondan feyz alıp birşeyler öğrenmeye gidiyordum. teklifsiz bir dostluktu bizimkisi; çatkapı gidiyordum.
bu habersiz gidişlerimden birinde onu küçük teyzemin oğluyla sokakta ağız dalaşı yaparken gördüm. konu neydi bilmiyorum, uzaktaydım, duyamadım çünkü. olduğum yerde kalıp bir müddet uzaktan seyrettim onları.
keşke seyretmeseydim, koşa koşa yanlarına gitseydim keşke. gitse ve ayırsaydım onları. beni görürse -onu gördüğümü görürse daha doğrusu- belinden çıkardığı o kalın bıçağı teyzemin oğlunun karnına saplayıp öldürmezdi onu.
neden? neden diye sordum kendime. herkese rağmen ne kadar sevmiştim onu, ne kadar güvenmiştim. tartışmasını, kavga etmesini anlarım; ama öldürmek de ne idi? öldürdüğü, teyzemin oğluydu üstelik.
seni sevmekle, sana güvenmekle hata etmişim. beni değil, ”yahudiden dost olmaz” diyenleri haklı çıkardın sen.
herkes ne düşünürse düşünsün, yahudi olmanın veya olmamanın benim gözümde hiçbir önemi yoktu. fakat şu yaptığınla o kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşattın ki bana… birini -teyzemin oğlunu- öldürmen bile bu üzüntünün yanında hafif kalıyor.
senin bir tek lafınla kendimi damdan aşağı atmıştım. o söylüyorsa doğrudur, o bana zarar vermez, kimseye zarar vermez demiştim.
artık sana güvenemem. galiba artık kimseye güvenemem. bir de şunu anladım ki haklılarmış, yahudiden dost olmuyormuş. sayende bunu da anlamış, öğrenmiş oldum.
bu rüyayı yıllar önce görmüş ve rüya devam ederken aynen böyle düşünmüştüm. uyandığımda da çok etkilendiğimi farketmiştim. taa bilinçaltıma işleyen yahudi düşmanlığının rüyalar yoluyla dışavurumu deyip çok utanmıştım kendimden. rüyanın mesuliyeti görene ait değildi halbuki. yine de utanmış ve yazmamıştım bu rüyayı.
ben rüyamda bile yahudi düşmanlığı yapmaktan utanırken, netanyahu ve hempaları bebek ve çocukların da aralarında bulunduğu onbinlerce insanı sırf müslüman olduğu için katletmekten utanmıyor.
rüyanın tek güzel tarafı, dakikalarca gökyüzünde süzülmek idi. rüyada bile olsa uçabilmiştim!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

teyzelerim

uzay merakım

ibişin rüyası