Her yönüyle boykot meselesi

Gün geçmiyor ki İsrail, Gazze’yi terörden temizleme kisvesi altında yürüttüğü harekâtı bir parça daha genişletmesin. Bir bakıyorsunuz Lübnan’ı vurmuş, bir bakıyorsunuz Suriye’yi, bir bakıyorsunuz İran’ı ve Yemen’i. İnsanlıktan zerrece nasibini almayan Netanyahu ve hükümeti, züccaciye dükkânına giren fil misali Ortadoğu’nun bütün sinir uçlarına basa basa geziyor. Kırılmadık bardak, ezilmedik çanak kalmadı. Bu pervasızlık sadece Gazze’yi değil, bölge ve dünya barışını da tehdit ediyor.

İsrail’in ayyuka çıkan zulmünü koca koca hükümetler ve devlet başkanları seyrededursun, dünyanın her köşesindeki vicdan sahibi insanlardan itirazlar yükselmeye devam ediyor. Kimi sokağa çıkıp pankart açarak, kimi slogan atarak, kimi yazıp çizerek Nemrud’un ateşine su taşıyan karınca misali birşeyler yapmaya çalışıyor. İsyanını ve tepkisini başka şekilde ortaya koymak isteyen daha geniş kitlelerin bulduğu çözümlerden biri de, İsrail’i destekleyen ülke ve firmaların ürünlerini satın almamak, yani tüketici boykotu olarak karşımıza çıkıyor.

Normal şartlarda tüketici, ihtiyaç duyduğu bir ürünü satın almaya veya almamaya karar verirken o ürünün fiyatını benzer (rakip) ürünlerinkiyle karşılaştırır. Ürünler arasında kalite farkı yoksa veya çok azsa, daha düşük fiyat talep eden firmalar öne çıkar. Tüketici boykotunda ise fiyat ve kaliteden ziyade, o malı üretenin veya satanın kimliği önem kazanır. Bu nedenle boykotlar, seçici ve ayrımcıdır.

Boykota giden tüketiciler çoğu zaman belli bir ülkeyi, bazen de bir firmayı hedef alır. Bir ülkenin hedef alınması durumuna Öcalan’a ev sahipliği yaptığı dönemde İtalya menşeli ürün ve markalara yönelik boykotu örnek gösterebiliriz. Bir diğer örnek olarak, Ermeni soykırımını tanımasını müteakip dönemde Fransız ürün ve markalarının boykot edilmesini zikredebiliriz. 28 Şubat döneminde ‘yeşil sermaye’ olarak adlandırılan firmalara uygulanan tüketici boykotu ise, Yimpaş veya Ülker gibi holdingleri hedef almaktaydı.

İster bir ülkeyi, isterse bir şirketi veya markayı hedef alsın; tüketicinin boykot etme hakkı vardır. Boykota karar veren tüketiciler bu hakkı âdil ve hakkaniyetli bir şekilde kullanmak zorunda olmadıkları gibi, boykotun firma veya ülke üzerindeki menfi neticelerinden de sorumlu tutulamazlar. Zira bir ürünü satın almadığı ve/veya tüketmediği için kimse kınanamaz, tüketilmesi halinde sağlanacak istifade yüksek bile olsa onu tüketmeye zorlanamaz. Aksi bir davranış -meselâ vegan veya vejetaryen beslenme tarzını benimseyenleri ‘protein ihtiyacını karşılamak’ ve ‘daha sağlıklı bir hayat’ gibi makul ve ilmî gerekçelerle dahi olsa hayvanî gıdalar tüketmeye zorlamak- bu insanların hayat tarzına ve özgürlüğüne müdahale anlamına gelir. İsrail’i destekleyen ülke ve/veya şirketlerin ürünlerini satın almayan tüketicileri boykottan vazgeçirmeye zorlamak da, aynı şekilde, yanlış ve hukuksuzdur. Meğerki zor kullanmak yerine iknaya başvurulmuş olsun.

Tüketicileri boykottan vazgeçmeye zorlamak gibi, boykota katılmaya zorlamak da yanlış ve hukuksuzdur -meğerki ikna yolu tercih edilsin. İsrail’i desteklediği söylenen uluslararası bir kahve zincirinin Batman şubesine yapılan saldırı, bu türden bir hukuksuzluğa somut bir örnek teşkil eder. Haniyye’nin öldürülmesini, güya, protesto ettiğini söyleyen Batmanlı sal-dırganların Gezi olayları sırasında İstiklal Caddesi’ndeki mağazaları tahrip eden vandallardan, Kayseri’de sığınmacıların ev ve dükkânlarına zarar veren barbarlardan hiçbir farkı yok. Boykota katılmak kadar katılmamanın da bir hak olduğu unutulmamalı. İsrail’i boykot edeceğim diye kimsenin malına, mülküne, daha önemlisi canına zarar verilmemeli, verenler veya vermeye kalkanlar mutlaka cezalandırılmalı.

Tüketici boykotuyla ilgili hatırda tutmamız gereken bir diğer husus, her boykotun ‘normatif’ olduğu, yani bir değer yargısı ihtiva ettiği... Boykota katılanlar, kendi pozisyonları üzerinden boykotu savunur ve meşrulaştırır. Bu pozisyonun ille de makul, haklı ve âdil olması gerekmez. 28 Şubat dö-neminde yeşil sermaye olarak etiketlenen şirketlere uygulanan boykot tamamen saçmaydı meselâ. Buna rağmen tüketicilerin bu şirketleri boykot etme ve ürünlerini satın almama hakkı vardı. Ne zaman ki idarî müeyyideler devreye girdi ve bu firmalar devlet ihalelerine giremez, ürünlerini okul kantinlerine bile sokamaz oldu, boykot ‘sivil’ niteliğini kaybetti, keyfî ve hukuksuz bir ambargoya dönüştü.

Cebir faktörüyle desteklenen ambargodan farklı olarak tüketici boykotu gönüllü katılıma dayalıdır. Gücünü ve meşruiyetini sivil karakterinden alır. Herhangi bir devletin kendi vatandaşına ve ülke içinde faaliyet gösteren (yerli veya yabancı sermayeli) bir şirkete ambargo uygulaması zaten bir hukuksuzluktur. Liberteryenler, savaş gibi olağanüstü haller dışında başka bir ülkeye veya yabancı bir şirkete ambargo konulmasının da karşısında olmalıdır. Boykot kararı ise her tüketicinin kendisine aittir, karışılamaz.

İsrail’i destekleyen marka ve firmalara yönelik boykotla ilgili bir diğer tar-tışma, boykotun işe yarayıp yaramayacağı noktasında düğümleniyor. Bu sorunun cevabı, boykottan ne beklendiğiyle ilgili. Boykottan beklenen İs-rail ekonomisini felce uğratmaksa, şimdilik bu bir hayal gibi görünüyor. Zira boykot yüzünden kaybedilen her kuruş, İsrail dışında yaşayan Yahudiler ile onların güdümündeki -ABD başta olmak üzere- zengin Batı ülkeleri tarafından derhal telafi ediliyor. O halde boykottan beklenen ne?

İsrail’e destek veren şirketlerin çoğu, ABD ve Batı Avrupa merkezli. Bu şirketlerin Türkiye’deki satışları azalır ve bu düşüşün sebebi ‘İsrail’in politikalarına verilen destek' olarak rapor edilirse, şirketin ana merkezinin bulunduğu ülkenin hükümeti üzerinde baskı kurma ihtimali belirir. Farklı şirketlerden gelen bu minvaldeki baskılar birleşerek ABD ve Avrupa hükümetlerinin dış politikasında Gazze ve Filistin lehine bir değişime yol açabilir. Kısa vadede boykottan beklenen bu.

Boykotun olumsuz sonucu ise İsrail’e destek veren şirketlerin ülkemizdeki yatırımlarının zarar görmesinden şirketin yerli ortaklarının ve çalışanlarının da etkilenmesidir. Yeni bir boykot endişesi, söz konusu şirketlerin yapmayı planladığı yatırımlara menfi tesir ederek yabancı sermaye girişini azaltabilecektir.

Boykotun uzun vadede ortaya çıkabilecek bir diğer sonucu, yerli yatırımcıların İsrail hükümetiyle yakın ilişkilere sahip şirketleri güvenilir bir ortak olarak görmemeye başlamasıdır. Bu durum, ticarî işbirliklerinin önünü kestiği için kötüdür. Fakat kendi markasını yaratmak/parlatmak isteyen bazı yatırımcılar bunu avantaja çevirebilmektedir. Starbucks’ı boykot eden tüketicilerin Kahve Dünyası’na, Visa ve Master Card’ı protesto eden müşterilerin Troy’a yönelmesi bunun tipik bir örneği. Boykot kararı, tüketici tercihini ve kaynak tahsisini çarpıtırken yeni markaların doğmasına veya parlamasına zemin hazırlayabilmektedir.

İsrail’e destek veren şirketlerin rakipleri için iyi olan, ekonominin geneli için kötü olabilir. İsrail’e destek veren şirketlerin ürünlerini boykot etmenin ekonomimizi menfi etkilediği kanaatindeyim. Lâkin daha önce de ifade ettiğim üzere, tüketiciler boykot kararının sonuçlarından mesul tutulamaz. Kaldı ki daha kalitesiz mallara daha büyük paralar ödeyerek veya asitli içecekler ve cips tüketmek gibi bazı zevklerinden feragat ederek onlar da bu yükü paylaşıyor. Boykotun esas yükü ise İsrail’e destek veren şirketler ile bu şirketlerin Türkiye’deki ortaklarının sırtına biniyor.

Görüldüğü üzere boykot, çok katmanlı bir mesele. Elde edeceğiniz neticenin iyi mi, kötü mü olduğu nereden baktığınıza göre değişiyor. Boykota katılırsanız, İsrail’e destek veren firmalarla birlikte onların yurt içindeki ortaklarını ve çalışanlarını da cezalandırmış oluyorsunuz. Katılmazsanız, İsrail’i durduracak tek güç olan ABD hükümeti üzerinde baskı kuracak bir mekanizmayı devre dışı bırakıyorsunuz.

İsrail’i destekleyen şirketlere yönelik boykot, bu şirketleri harekete geçirerek ABD hükümetine baskı yapmasını sağlayacak ölçüde etkili olur mu? Olursa, şirketlerin ABD’ne kuracağı baskı sonuç verir mi? Bunlar, cevabını kimsenin bilmediği sorular… Üzerinde mutabakat sağlanamayan konularda herkesin kendi doğrusunu takip etmesinin en iyi yol olduğunu düşünüyorum. Yeter ki farklı düşünenlere anlayışla yaklaşılsın ve şiddete zinhar bulaşılmasın.

Şahsî tutumum, İsrail’e destek verdiğini açıklayan firmalarla alışverişimi azaltmak fakat bu firmaların ürünlerini tüketmeye devam edenlere herhangi bir telkin ve ikazda bulunmamak, onları kınamamak yönünde. Boykota taraftar olmakla birlikte, çok katı, keskin ve hırçın bir tutum içinde değilim

7 Eylül 2024'te Hür Fikirler'de yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

teyzelerim

ibişin rüyası

uzay merakım