plütonda
vakit öğle veya öğleye yakın olmalı
ki güneş tepemizde. bulutsuz bir gökyüzünde ve en tepede parlarken dahi
terletmediğine göre. mevsim de bahar. nerede olduğuma dair en ufak bir fikrim
yok.
basmamaya dikkat ettiğim çiçekler ve
kahverengi gövdeleriyle çok uzaklarda bir yerde arz-ı endam eden birkaç ağaç da
olmasa, ucu bucağı görünmeyen çayırlarla kaplı bir yer burası.
arazi o kadar engebesiz ve tekdüze
ki, ne kadar yürürse yürüsün hiç ilerlemediğini düşünüyor insan. ne nerede olduğumu
biliyordum, ne de yol gösterecek biri vardı etrafımda. bu uçsuz bucaksız ve
ıssız cennette, çaresizlik içinde, tek başına ve şaşkındım.
kâh yürüyüp kâh koşarak ne kadar
ilerledim bilmiyorum, geniş yaylar çizerek düzlüğü yaran bir dere kenarında buldum
kendimi. suyu pırıl pırıl, tabanı parlak ve yassı taşlarla kaplıydı. derinliği ise
bir karışı geçmiyordu.
elimi suya daldırdım ve o yassı,
beyaz, parlak taşlardan birini çıkardım.
üzerinde yanıp sönen kırmızı ışık
kürecikleri vardı. zerre büyüklüğünde ve hareketliydiler. o kadar da çoktular
ki… bu halleriyle, mikroskop altında bir hücreyi andırıyorlardı. aralarında
şimşek misali beyaz ışık geçişleri oluyordu bazen.
diğerleri yanıp sönmeye devam
ederken bu kırmızı noktalardan biri büyüdü, büyüdü, belirginleşti ve sonunda
yanıp sönen kırmızı bir benek hâlini aldı. o nokta, bulunduğum yeri gösteriyordu işte. artık nerede olduğumu da, ne yöne gitmem gerektiğini de biliyordum: plütondaydım!..
- plüton’un en çok bu yönünü
seviyorum, dedim daha önce bulunmuşçasına. insanın bu gezegende kaybolması
mümkün değil. dere yatağındaki taşlara bakarak bile yerini tespit edebiliyor,
yolunu bulabiliyorsun!.
bu rüyayı göreli o kadar uzun zaman
geçti ki… muhtemelen plüton gezegenlikten çıkarılmalı mı tartışmasının
yapıldığı günler, yani 2005-2006 yılları. bir şekilde bilinç altıma işlemiş
olmalı.
bugün konum (gps) hizmeti veren akıllı telefonlar o tarihte var mıydı diye küçük bir araştırma yaptım; yaygın olmasa da varmış
-benim haberim yok, o ayrı mesele…
geliştirilme süreci daha geriye
gitse de, adına “akıllı telefon” denen ilk cihaz 2000 yılında piyasaya
sürülmüş, 2000’li yılların sonunda yaygınlaşmış. dünyada satılan akıllı telefon
sayısının, normal (düz) cep telefonu satışını geçmesi ise 2013 yılını
bulmuş.
ilk akıllı telefonumu 2014’ün
şubatında aldığım hesaba katılacak olursa, bir ortadirek olarak sınıfımın çok da gerisinde
kalmış sayılmam hani.
Yorumlar
Yorum Gönder