meslek aşkı

oraya buraya çiziktirdiğim notları toplamazsam kaybolup gidecekler. arşiv etiketi altında topladığım yazılar, genellikle bu tür notlardan oluşuyor. bu yazının italikle alıntıladığım kısmı da onlardan biri. kalanı, yeni mahsül...
tam mevsim geçişiydi. önce müthiş bir halsizlik ve yorgunluk hissettim, derken hastalık ve yatak... öyle bir yatış ki başımı kaldıramamacasına. başucumda orhan kemal’in günlüğü, yazmak doludizgin. ferim geldikçe birkaç sayfa ilerliyorum. sonra başım tekrar düşüyor.
sonraki yıllarda da kullanmaya devam ettiğim bir cep ajandasının 29 nisan tarihli sayfasına orhan kemal’in doludizgin’deki üslubuna benzetmeye çalışarak düştüğüm şu satırlarda, ağır geçen hastalığın tesiriyle mi yoksa gerçekten öyle hissettiğim için mi bu kadar kötümserdim acaba?
birkaç gündür hastayım. önceden bilet almamış olsam, enis fosforoğlu’nun yeni oyununa (herkes mi hırsız) giderim yok. gittim. biraz yoruldum. ama iyi geldi. cıvıl cıvıl çocuklar, çocuklara ve mesleğine âşık bir öğretmen gördüm. hâlâ böyle insanlar var demek. benim hayatımda böyle insanlar yoksa, bu benim fukaralığım. yanlış bir hayat yaşıyoruz vesselam. düzeltelim ama neresinden ve hangi takatle?
enis fosforoğlu’nu mutluyüz ailesi’nden hatırlıyorum: eski bir trt dizisi. ne kadar eski diye araştırdım; 1995 diyen de var, 2001 diyen de. doğrusu, 95 olmalı.
çıktıkça takip ederdim, lâkin ekranda, gazetelerde fazla boy göstermezdi fosforoğlu. istanbul beyefendisi dedikleri türden, çok tatlı bir insandı. bir zamanlar her pazar ekrana gelen komedi programının yürütücüsü benny hill’e benzetirdim biraz da (aratınız: benny hill show)
beğenerek takip ettiğim bu tiyatrocumuyu 29 Nisan akşamı nihayet sahnede görmek için yola koyuldum. koltuğumu bulup erkenden yerime oturunca ne kadar yorulduğumu ve hâlâ hasta olduğumu anladım. bu halimle onu izlemeye geldiğimi bilse ne kadar sevinirdi diye düşünürken etrafımı belki yirmi kişilik bir çocuk grubu sardı.
yedi-sekiz yaşlarındaydılar. başlarında da gencecik bir öğretmen. her birinin koltuğunu bulmasına yardım ediyor, gürültü etmemeleri için işaret ediyor, oyun başlayınca konuşmayın diye sık sık tembihliyordu. tuvalete gitmek isteyen mi, birşey soran mı, yerinden kalkıp koltuğunu bulamayan mı… hepsiyle tek tek ilgilendi. bir kez bile surat asmadı, sesini yükseltmedi. oyun boyunca çıt bile çıkarmadı çocuklar ama perde arasında cıvıldamaya devam…
Yıl bilgisi yok ama 2011 olmalı
henüz otuzunda bile göstermeyen o erkek öğretmen, kızlı-erkekli bir çocuk grubunu akşamın o saatinde ne ile getirdi, nasıl götürdü? yardım edeni var mıydı bilmiyorum, ama salonda tek başınaydı. bu ne cesaret, bu ne özgüven, bu ne meslek ve çocuk sevgisi… seyirciler arasında kahraman varsa/aranıyorsa, hasta haliyle oyuna giden ben değil bu çocuklar ve öğretmenleriydi. bahsettiğim satırları böylesi bir hayranlıkla yazmıştım.
fosforoğlu’nu 2017 yılında bir kez daha sahnede izleme şansı buldum. chp’li bir belediyenin etkinliğinde iyi misin: tek kişilik laflama isimli, tek gecelik bir oyun sergiliyordu. hatıralarını, tiyatroya ve gündelik hayata ilişkin gözlemlerini oyundan ziyade bir sohbet havası içinde paylaştı. araya yerli-yersiz siyasî espriler, taşlamalar, ideolojik sloganlar sokuşturarak hem belediyeyi memnun etti, tepkilerinden ekseriyetinin sol eğilimli olduğu sonucunu çıkardığım seyirciden bol bol alkış aldı hem de. kolaya kaçtığını düşünsem ve oyunu beğenmesem de, onu tekrar sahnede görmek güzeldi. meğer bu, onu son görüşümmüş
İyi misin? Tek kişilik laflama
fikren uyuştuğumuz söylenemez ama fosforoğlu, devlet tiyatrolarından (memuriyetten) ayrılarak kendi tiyatrosunu kuran ve onu ayakta tutmak için her türlü fedakârlığa katlanan beyefendi bir şahsiyetti. emeğine ve mücadelesine büyük saygı duyduğum bu güzel insanı, 29 haziran 2019’da kaybettik. nur içinde yatsın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

teyzelerim

uzay merakım

ibişin rüyası