hayatın sihirli üçgenleri
Şu üç şeyin aynı anda elde
edilebildiği bir yer var mıdır dünya üzerinde çok merak ediyorum doğrusu; yada
bu üçünü birden bünyesinde barındırabilen bir ilişki kurulabilir mi insanlar
arasında? Ben hayatın sihirli üçgeni diyorum bu üç kavrama: Mutluluk, huzur ve
hürriyet... İnsanlar arasında bu üçünün aynı anda yakalanabildiği bir ilişki
kurulabilir mi, yada kaç kişi bu üç temel üzerine oturmuş bir bağla
bağlanabilmiştir başka insanlara?
Fakat daha da önemlisi insanlar arasında böyle bir ilişkinin kurulması mümkün olsa bile insanlar böyle erdemli
bir mükemmelliğin manevi yükünü nereye kadar taşıyabilir? Hayatlarının tam orta
yerine böyle sihirli bir üçgeni kondurmayı başarmış insanlar, birgün bu üçgenin
ağırlığını daha fazla taşıyamayacaklarını anlarlarsa ne yapacaklar; yada
geçmişlerinde böyle sihirli bir dünyaya sahip olamamış insanlar, geleceklerinde
sahip olabileceklerine dair tüm ümitlerini de kaybederlerse ne olacak?
İster üç boyutlu ve büyülü
bir gerçekliğin tüm hazzını, hayatlarının çok küçük bir bölümünde bile olsa
taddıktan sonra o güne kadar peşinde koştuğumuz başkaca hazların yavanlığını
nihayet anlayanlardan olalım, isterse diyar diyar bu tılsımı aradığı halde bir
türlü bulamayanlardan... Birgün düşlerimizdeki hayatın, üzerine inşa edildiği
bu üç sihirli ayağın birinden yada birkaçından fedakârlık etmemiz gerekse, önce
hangisinden ve ne kadar fedakârlık edeceğiz? O büyülü gerçekliğin
yakalanmasının mümkün olmadığına inanmaya başladığımızda ne yapacağız? Bizi
hayata ve birbirimize bağlayan bağları, çoğu zaman en ufak bir düşünme payı
bırakmaksızın ve en küçük bir tereddüt dahi göstermeden tek tek kopararak, o
büyülü gerçeklikten sıradan bir hakikate doğru yol almaya başladığımızda ne olacak?
Bizi, başka hiçkimseye ve hiçbirşeye benzememize gerek kalmaksızın biz
olarak ayakta tutan o üç sütundan önce hangisini devirmeliyiz? Mutlu ve huzurlu
olabilmek adına özgürlüğümüzden vaz mı geçmeliyiz, özgür olmadan da mutlu ve
huzurlu olmak mümkün mü? Eğer mümkünse, özgürlüğünü feda ettikten sonra geriye
kalan mutlu ve huzurlu varlık gerçekten biz mi olacağız, yoksa bizim cismimize
girmiş, bizim adımızı taşıyan ve bizim adımıza mutlu olan bir başkası mı?
Özgürlüğümüz insanlarla olan
beraberliğimizin başladığı noktada mı bitiyor ve mutluluk özgürlüğün bittiği
noktada mı başlıyor? Bugünkü mutluluklarımız yarınki huzursuzluklar pahasına mı
elde edilmeli?.. Şu anki mutluluğu mu tercih etmeliyiz bir sonraki dönemde
huzursuz olacağımızı bile bile, yoksa huzurlu fakat mutsuz bir hayatın özgür bireyleri
mi olmalıyız? Bütün dinlerin insanlara iki cihan saadeti vadettiğini
biliyorken, mutluluğun ilk diliminin, belki de bizim için ikinci bir dilim
olmayacağı endişesiyle, bu dünyada tadılmak istenmesini bu kadar garip mi
karşılamalıyız?
Huzurlu olamayan insanların mutlu olabilmek gibi bir seçenekleri var mıdır, yada başka bir seçeneği olmayan
insanlar aslında özgür müdür? Ömrü boyunca mutlu olamamış pekçok insanın,
kendileriyle ve diğer insanlarla kurdukları sağlıklı ilişkiler sayesinde büyük
başarılara imza atabildikleri biliniyor; başarılarının hiçbirinin, mutsuzluğun
ruhlarında açmış olduğu derin yarayı kapatamadığı da... Mutlu fakat huzursuz
insanların başarılı olamadıkları da biliniyor, bazılarının mutluluğunun,
huzursuzluğun ruhlarında açmış olduğu derin yaralardan akıp gidebildiği de...
İster huzursuzlardan olalım ister mutsuzlardan; ruhlarımızda derin yaralar var... Bazılarımızın ruhunda,
içlerinde akıp gidebilecek mutlulukların bulunduğu derin yaralar var;
bazılarımızın ruhlarında ise akıp gitmesinden korktukları mutlulukları dahi
yok, ama pekçoğu mutsuzluğunu hayattaki başarılarıyla ikame ediyor... Peki biz,
bir tercihte bulunmamız gerekse hangisini seçmeliyiz, ruhumuzdaki yaralardan
akıp gitme ihtimali yüksek de olsa mutlu, ama huzursuz mu olmalıyız; yoksa
ruhumuzda mutsuzluğun açtığı derin yaraları huzurlu bir hayatın getirdiği
başarılarla mı kapatmalıyız? Mutluluğumuzun kalıcı olduğunun da bir garantisi
yok, huzurun başarıyı getireceğinin de... Huzurun da mutluluğun da garantisinin
bulunmadığı bir hayatta hangisini seçeceğiz, huzuru mu mutluluğu mu? Peki bir
seçim yapabilecek kadar özgür müyüz?
Hayatımız boyunca tercihler
yapıyoruz; yaşadığımız hayat tercihlerimizin bir ürünü ve bu tercihler nasıl
bir hayatımız olacağını belirliyor... Bizim için hiçbirşeyin değişmesinin
mümkün olmayacağı o an gelmeden önce hayatın hangi sütununu devirmeyi tercih
etmeliyiz? Devirdiğimiz sütunun altında ezilip kalmak da var, mutlu, huzurlu
yada özgür olamamak da... Mutsuzluğun ne kadarına dayanabiliriz, huzursuz olmak
bizi ne kadar rahatsız ediyor, özgür olmayı ne kadar istiyoruz? Hayatımızın
bundan sonraki kısmında mutsuz, huzursuz yada tutsak olmak bizi ne kadar
etkiler?..
Yoksa bu üç sütundan birini yada ikisini tamamen devirmek yerine sütunların boylarını mı kısaltmalıyız, yani
biraz özgürlüğümüzden, biraz mutluluğumuzdan, biraz da huzurumuzdan feragat
ederek daha az mutlu, daha az huzurlu, daha az özgür insanlar mı olmalıyız?..
Sihirli bir üçgen var
hayatımızda, üçgenin de üç köşesi... Bu üç köşe arasında da farklı açılarla
çizilebilecek milyonlarca farklı üçgen var. Kalemi her elinize aldığınızda
köşelerden yalnızca birinin yerini değiştirerek farklı bir üçgen çiziyorsunuz
ve o üçgenlerin hepsi sizin üçgeniniz... Üçgeninizin iki köşesi arasında
sıkışıp kaldığınızı hissettiğiniz vakit üçüncü köşeye atlıyorsunuz. Geriye
kalan iki noktadan yalnızca birinin yerini değiştirerek milyonlarca yeni üçgen
çizme şansına sahipsiniz. Bunun için yapmanız gereken ilk şey hayatınızda
yanlış giden ne varsa korkmadan üstüne bir nokta koymak; koyduğumuz bu nokta
belki de çizeceğimiz üçgenin ilk köşesi olacak!..
Yaşamak bir sanattır ve hayatın mutluluk, huzur ve özgürlük olmak üzere üç farklı boyutu var. Hayatı üç boyutlu
olarak yaşamayı beceremeyen insanlar, yaşamak için üçgenin bir köşesinden
vazgeçiyorlar. Hayatın sihirli üçgenlerinin bir köşesinden vazgeçtiğimiz an
hayat, üç noktadan oluşan bir üçgen olmaktan çıkıp iki nokta arasındaki bir
doğru haline geliyor; başı ve sonu belli olan, nerde başlayıp nerde biteceğini
hepimizin bildiği bir doğru. Bütün ömrümüz bu doğrunun üzerinde gezinmekle
geçiyor. Ve biz üzerinden yüzlerce defa geçtiğimiz bu doğru boyunca mutlu,
huzurlu ve özgür olmaya çalışıyoruz.
Üzerinde bulunduğumuz doğrunun bizi hep aynı yere götüreceğini biliyoruz. Doğumla ölüm arasında hepimizin yaptığı o
birbirine benzer yolculuklar, üzerinde farklı isimlerin yazdığı mezarlarda
buluşturuyor bizi. Hayata aynı şekilde başlayıp, birbirine benzer hayatlar
süren insanların tek lüksü, mezar taşları... Çünkü dünyada, o isme ait yalnız
bir tane taş dikilmiş mezarlıklara.
Yorumlar
Yorum Gönder