UBER: Bir çözüm denemesi
Rahmetli hocamız Sadık Acar, demokrasi için ‘toplumun organize olmuş kesimlerinin,
olamamış kesimlerine yaptığı kapris’ derdi. Biraz hınzırcaydı belki, lâkin
haklılık payı vardı. UBER meselesinde de durum böyle değil mi?
T plakalılar (kısaca taksiciler) ile UBER’ciler arasında hem
bir ekmek, hem rant kavgası var. UBER’ciler ekmeğinin peşindeyken, taksiciler
hem ekmeğinin hem rantının peşinde. Piyasa mekanizmasının işleyişi sonucu
ortaya çıkan ranta karşı olmamama rağmen, piyasaya girişin “tahdit” edildiği (sınırlandığı)
bu örnekteki ranta karşı çıktığımı belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu mücadele iki eşit taraf arasında verilmiyor. Taraflardan birinin (taksicilerin) arkasında kamu gücü var. Bu
yönüyle bir sivil toplum yapılanması olmaktan çok, idarenin sivil/ticarî
hayattaki uzantısı gibiler. Anayasanın 135. maddesi bile meslek kuruluşlarını ‘idarenin
organları’ arasında sayıyor ve onlara ‘meslekî tekel’ imtiyazı tanıyor. Bir
başka deyişle her esnaf/tüccar, bir odaya kaydolmak zorunda.
Liberaller hem bu kayıt mecburiyetine karşıdırlar, hem de -ille bir kayıt şartı getirilecekse- belli sayıdaki meslek
mensubunun kendi odasını kurabildiği ve bu odalardan birini serbestçe seçebildiği
daha esnek, rekabetçi ve çoğulcu bir yapıyı tercih ederler.
İdeal durumu bir yana bırakıp, konuya cari mevzuat yönünden baktığımızda dahi ortada bir adâletsizlik var. Zira
UBER’ciler, taksiciler odasına kayıt olmak istemeyen, aidat ve vergi ödemekten
kaçan bir âsiler grubu değil. Bilâkis onların istediği de bu: Taksiciler
odasına kaydolmak!.. Lâkin odaya kaydolmak için T (taksi) plaka sahibi olmak
gerekiyor.
T plakası edinmenin ise iki yolu var: Ya belediyeden satın alınacak yahut T plakasını elden çıkarmak (satmak) isteyen
biri bulunup fiyatta anlaşılacak.
UBER, şimdilik sadece İstanbul’da
Nüfusa ve ekonomik gelişmeye paralel olarak taksi talebi/ihtiyacı yıllar itibariyle artsa da, İstanbul’daki T
plakalı araç (taksi) sayısı 1966’daki ile aynı kalmış. Belediyenin o tarihten
bu yana plaka tahsisi yapmaması ise, mevcut taksi plakalarının piyasa değerini müthiş
derecede artırmış. Elbette sunî şekilde.
T plaka sahipleri, sadece plakalarını kiraya vererek ayda 7000.-TL civarı bir gelir elde ediyor. Plakanın satışından
elde edilen gelirin ise 1 milyon TL’i aştığı söyleniyor. Mamafih, benim
gördüğüm T plakalı araç satış sözleşmelerinin tamamı 100.000.-TL’nin altında
idi. Araç bedeli de bu rakama dahildi üstelik. T plaka sahiplerinin önceliği mevzuat,
yasallık, denetlenebilirlik ve şeffaflık gibi ‘ulvî’ konular olsa idi, satış sözleşmelerini
aracın gerçek değeri üzerinden düzenlerlerdi.
Peki taksiciler ne istiyor?
Taksi şoförlerini değil, plaka sahiplerini kastediyorum elbette.
Mesele taksi sayısının yetersizliği olsa idi, UBER’i yasaklama çağrısı yapmak yerine, belediyeden ilâve T-plaka tahsisatı
yapmasını isterlerdi.
Yahut bütün mesele ‘biz o plakayı alabilmek için belediyeye para ödedik’ olsa idi, 1966’da ödenen rakamın bugüne güncellenmesiyle
elde edilecek rakamı ödemeye hazır binlerce insan var sahada.
Bunların hepsi bahane… Bana kalırsa taksiciler, sektöre girmek isteyenlerin şişirilmiş fiyatlarla ve
“kendilerinden” plaka satın almasını istiyor.
Hakkaniyet adına belirtmekte fayda var: T-plaka sahiplerinin çok azı, bu plakaları 1966’dan beri elinde tutuyor.
Plakalar, taksi sahipliğini bir rant ve yatırım aracı olarak gören insanlar
arasında elden ele dolaşmış. Hâlihazırdaki plakalar da, muhtemelen yüksek
bedellerle -ve daha da yüksek bedelle satılmak, satana kadar da kiralanmak
üzere- satın alınmış. İnsanların yüksek bedeller ödeyerek satın aldıkları bir
yatırım enstrümanını bir anda boşa çıkarmak, hakkaniyet ölçüsüne sığmaz.
Öte yandan rekabete yol açacak ve birileri zarar görecek diye bir sektöre (taksi piyasasına) girişlerin ilânihaye
kısıtlanmasını (doğru kelime ile “yasaklanması”nı) istemek de insaflı değil. Rekabet
eden taraflardan en az biri (en verimsiz olanı) rekabetten daima zarar görür
çünkü. Rekabete katılanlardan birinin veya bir kısmının uğradığı bu zarar,
diğer kesimlerin sağlayacağı fayda ile kat-be-kat aşılacağından, tercihe şâyan
olan herhâlükârda rekabettir.
Kaldı ki çalışmak ve para kazanmak -ister emeğiyle, ister sermayesi ve teşebbüs gücüyle- temel bir insan hakkı. Sırf
birileri zarar görecek diye bir kimsenin çalışma ve kazanma hakkını elinden
almak hiç de âdilâne değil. Üstelik bu yol bir defa açıldı mı, sonu gelmez
taleplerle karşılaşırız.
İşe yerleştirilen her aday, işe alınmasını diğer adayların elenmesine borçludur nihayetinde. A marketinden alışveriş
yapan her müşteri, B marketini üzmüştür. Ali Koç’un başkanlığı kazanması, Aziz
Yıldırım’ın kaybı anlamına gelir. Yıldırım üzülmesin diye, Fenerbahçe’de
başkanlık seçimi yapılmamalı yahut seçime hile mi karıştırılmalı idi?.. Bu
soruları çoğaltmak mümkün.
Bir çözüm önerisi
Her yerde ve her zaman olduğu gibi taksi piyasasında da tam serbestiyi savunan ben dahil kimseyi tam olarak tatmin
etmese de, piyasaya girişin önünü açarken T-plakaya yatırım yapanları mağdur
etmemeye çalışan bir formül geliştirmek yine de mümkün.
Belediyenin alacağı bir kararla, her yıl mevcut plaka sayısının %10’u kadar ilâve tahsisat yapılarak T-plakalı araç
sayısı yedinci yılın sonunda ikiye katlanabilir.
Bu tedricî geçiş sayesinde plaka fiyatları birdenbire erimez, fakat artan bir düşme eğilimine girer. Taksi sahipliğine
bir yatırım nazarıyla bakanlar, gelecekte fiyatların daha da düşeceğini görerek
plakalarını tez elden satma ve sektörden çıkma yolunu seçebilir, ki bu plaka
rantındaki erimeyi hızlandırır. Ranttaki bu düşme ise önce maliyetlere, sonra fiyatlara
yansır.
Hâlihazırdaki maliyetlerin büyük kısmını rantın oluşturduğu dikkate alınacak olursa, maliyetteki ve fiyatlardaki
azalış beklenenin çok üstünde olacaktır. Uzun vadede sektör, taksiciliği bilen ve
rekabet gücü yüksek kişilerin eline geçer.
Öte yandan belediyeler, ruhsat vereceği bu yeni (ilâve) plakaların mülkiyeti yerine belli süreliğine (örneğin yirmi
yıllığına) kullanım hakkını da satabilir. En yüksek fiyatı teklif eden ilk X
kişiye yapılacak bu satışlar, devir hakkını da kapsayabilir. Yirminci yılın sonunda
plakanın belediyeye geçeceği bilinirse, süreli-tahsisli plakanın piyasa değeri her
geçen yıl biraz daha düşer.
Plakası kendi mülkiyetinde olan “eski” taksiciler ile plakasını yirmi yıllığına kiralayan “yeni” taksiciler birbiriyle
rekabet ederken, “eski” plakaların piyasa değerinin “yeni”lerden daima daha yüksek
olması da sağlanır.
Bana kalsa yine de en iyi çözüm, geçiş döneminin (yedinci yılın) ardından plaka tahdidini tamamen kaldırmak. Belli
niteliklere sahip (5 yaş altı, klimalı, rutin bakımı yapılmış, tam sigortalı
vb) araçlarla taksicilik yapmak tamamen serbest olmalı. Araç sahipleri ve
şoförler için ise şehri iyi bilme, ağır suç kaydının olmaması, trafik sicilinin
temiz olması, belli aralıklarla psikolojik testlerden geçme ve meslek içi
eğitim alma gibi ek şartlar getirilebilir.
6 Haziran 2018'de Hürfikirler'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder