Edirneyi Bulgarlar mı istila ediyor
Son dönemde alışveriş yapmak için Edirne’ye gelen Bulgarlar kimilerini rahatsız etse de, yapılan röportajlardan gördüğümüz kadarıyla esnaf halinden gayet memnun. Günübirliğine gelenlerden pasaport sorulmayacak olması, Edirne’deki hareketliliği önümüzdeki günlerde daha da artıracak. Yani birilerinin yüzü asılmaya, esnafınki gülmeye devam edecek.
Esnafın yüzünün neden güldüğü belli; satışları artıyor, kâr ediyor. Peki Bulgarların alışverişlerini memleketimizden yapması kimi, niye rahatsız ediyor? Bu konuda birkaç açıklama getirmek mümkün.
Bana göre bu rahatsızlığın sebeplerinden ilki, yabancı düşmanlığı… Bir zamanlar Kürtlere yönelen koyu hoşnutsuzluk son yıllarda yerini mültecilere bıraktı, fakat onlarla sınırlı kalmadı. Turist, yani misafir olarak muvakkat bir süre için ülkemize gelenlere karşı bile öfkeyle bakan azımsanmayacak bir kitle var. Aşağıdaki konuşmaya geçenlerde şahit oldum meselâ:
- Geçenlerde Çemberlitaş tarafındaydım. Adres sormak için etrafa bakındım, bir tek Türk yok. Her tarafı yabancılar sarmış. Kendi yurdumda ya-bancı hissettim kendimi.
Sadece gezmek için ülkemize gelen insanlardan zararlı ve istilâcı bir ot gibi bahseden lisanın kabalığı bilmem dikkatinizi çekti mi? Bu bakış açısıyla mı turizm ülkesi olacağız? Salgından önceki dönemde (2018) Paris 70 milyon turist ağırlamış. Diğer şehirleri de ekleyince o yıl Fransa’ya giden turist sayısı toplamda 90 milyonu bulmuş. Düşünün ki sadece Louvre Müzesi’nin ziyaretçi sayısı bile yaklaşık 10 milyon. Aynı dönemde Türkiye’ye gelen turist sayısı 45 milyon. Yani Fransa’nın yarısı kadar.
Turizm gelirini artırmak için daha güzel tesisler, yollar, havalimanları yapmak yeterli değil. Yabancılara karşı tutumumuzu da değiştirmemiz gerekiyor. Paris’i ziyaret eden 70 milyon kişiden biri olsak ve Fransızların hakkımızda böyle konuştuğunu duysak ne hissederdik?
Öfke, ayrımcılık ve nefret öyle kötü bir bileşim ki dilimizden nezaketi, kalbimizden merhameti, zihnimizden empati duygusunu alıp götürür, ayrık otu gibi her yanı kaplar. Önce Suriyelilere yöneltirsiniz nefretinizi, sonra Arapları ve Ortadoğuluları sevmemeye başlarsınız. Sonra bir bakmışsınız hiçbir yabancıyı sevmiyor, ülkenizde istemiyorsunuz. Turist olarak geleni, kısa süreli kalanı, para harcayanı, istihdam yaratanı, döviz bırakanı dahil hiçbirini.
Alışveriş yapmak için günübirliğine Edirne’ye gelen Bulgarlara yönelen tepkide, Ümit Özdağ ve Tanju Özcan gibi tiplerin körüklediği yabancı düşmanlığının da payı var. En kolay ve savunmasız hedef olarak mültecileri seçen ve apaçık yabancı düşmanlığı yapan bu zihniyetle aramıza mesafe koymalı ve her zeminde mücadele etmeliyiz.
Edirne’ye alışveriş yapmak için gelen Bulgarlardan rahatsız olunmasının asıl sebebi belki de iktisadî haset…
Son bir yıl içinde döviz kurunda yaşanan yükseliş enflasyonu öyle azdırdı ki toplumun geniş kesimi büyük bir refah kaybına uğradı. Bilhassa sabit gelirliler, sürekli artan fiyatlara yetişemedi ve tüketimini önemli ölçüde kıstı.
Ekonomik açıdan büyük sıkıntılar yaşayan bu kesim, Bulgarların Edirne pazarlarında boy gösterip kendilerinin alamadığı yahut daha az alabildiği malları fileye doldurmasından fena halde rahatsız. O malları alabilecek bütçeye sahipler de, sanki Bulgarlar mani oluyor yahut rafları boşaltan Bulgarlar yüzünden Edirne halkı satın alacak mal bulamıyor.
Ülkemizde yaşanan enflasyonun ve ekonomik sıkıntıların sebebi Bulgarlar değil, gevşek para ve maliye politikası. Yani Bulgarlar alışverişini Edirne’de yapmasa da enflasyonun ve hayat pahalılığının bütün sonuçlarına katlanmaya devam edeceğiz. Onların gelişi, iç talepteki daralmayı telafi etmeye yarıyor ve şehir esnafına nefes aldırıyor sadece. Bu sayede bir sürü işyeri kapanmaktan, işçiler işini kaybetmekten kurtuldu.
Mamafih, Bulgarlar yüzünden Edirne’de kıtlık başgöstermedi. Kimse domatessiz, gömleksiz, ayakkabısız kalmadı. Şayet bir kıtlık ihtimali belirseydi, stoku azalan ürünler en yakın merkezden tedarik edilerek tüketicilere sunulmaya devam edecekti.
Alışveriş için Edirne’ye gelen Bulgarların yerli ürünleri yok pahasına aldığını düşünenler var bir de. Bu kesime göre esnafın zor durumundan istifade eden Bulgarlar, gerçek değerinin altında bir fiyatla aldıkları mallar ile Edirne esnafını sömürüyorlar.
Bu tez, iki bakımdan hatalı. Evvelâ bir malın gerçek değerinin ne olduğu dışarıdan (kâğıt üstünde) değil, piyasada üretici/satıcı ve tüketiciler tarafından belirlenir. Alıcı ile satıcının üzerinde anlaştığı her fiyat âdildir.
İkinci olarak, bir sömüren-sömürülen ilişkisinde sömürülenin halinden şikâyetçi olması beklenmez mi? Bulgarların gelişinden duydukları memnuniyeti her fırsatta dile getiren Edirne esnafının hâlinden şikâyetçi olduğuna dair emare göremiyorum.
Ticaret hem alıcının hem satıcının yararına bir süreç. Serbest piyasada oluşan fiyattan kimse mal almaya yahut malını satmaya zorlanmaz. Fiyatı makul bulanlar ticarete katılır, bulmayanlar değişmesini (düşmesini veya yükselmesini) bekler.
Velhâsıl Bulgarlar kendi şehirlerine göre daha cazip fiyatlarla mal alabildikleri için Edirne’ye geliyor. Edirne esnafı ise kâr ettiği ve daha yüksek fiyattan başkalarına satamadığı için Bulgarlara mal satıyor. Alanın da, satanın da razı ve hâlinden memnun olduğu bu ilişkiye karışmamak ve hayırlı olsun demek düşer bize.
4 Ağustos 2022'de Hür Fikirler'de yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder